15 Mart 2014 Cumartesi

Sizlere dostluğun tarifini yapayım mı? Genel geçer bildiğimiz öğretiler gibi değildir dostluk. Dost aynada gördüğün sen gibidir, seni anlayandır, gece yarısı dahi kapısını çaldığınızda size kapısını açandır gibi bir kavram değildir. Dostluk, zevklerin ve düşüncelerin uyuşmasıdır. Dostluk kişisel çıkar karşısında kurulan bir ilişki değildir. Hiç beklenmedik bir anında kalbine doğan sıcacık bir duygudur dostluk. Sevinçtir, üzüntüdür, anlamaktır, hatırlanmaktır, sonsuza dek olan arkadaşlıktır. Dostluklarda zamanın önemi olmamalı, başın ne zaman sıkışırsa sıkışsın, koşabilmeli, kapısını çaldığında gözlerindeki o bakışı anlayabilmeli. İhtiyaç duyduğunda omuzlarına yaslanabilmeli, kardeş olabilmeyi yazmalı düşüncelerine insan. En gizli sırlarını bile verebilmeli, övüldüğünde değil, yuhalandığında durup koluna girebilmeli sana senden çok güvenen bir sırdaş olmalı da değildir. Bunlar çok yüzeysel. Yüzeysel olarak hemen herkes bunları yaşar.
Dost sen dahi kendine kızgınken, kendinden nefret ederken, yanında olmasa bile saçlarını okşadığını hissettiğin, saçlarının okşanmasını hissederken derinlemesine içine dalandır. Öyle bir dalış yapar ki içine önce, kalbin kırılmasın diye yüreğini avuçladığını hissettirir sana. Kırılmasın diye önce onu koruma altına alır. Sonra daha derinlere dalar karaciğerini, akciğerini, böbreklerini, bağırsaklarını, tüm hücrelerini tek tek okşadığını hissedersin. Seni senden dahi korumak ister. Sana dokunmadan ve sadece, bunlarda geçecek, sonuna kadar yanındayım, bizim birbirimize vermiş olduğumuz sözlerimiz var ve onları tutacağız demesiyle bunları sana hissettirir ve yaşatır. YÜREĞİNE YÜREĞİYLE DOKUNUR.
Sonra evlatlar vardır. Anneler sonsuz olarak canlarından kıymetli tutarlar çocuklarını (çok şaşkın olarak gördüğümüz nadir anneler dışında) Annelik içgüdüseldir. Uğrunda ölmeyi göze alacağınız yegane kişiler çocuklardır. Onları dünyaya karşı korumaya alırsınız. Göğsünüzü gere gere koca bir ordunun önüne bile atarsınız kendinizi çocuklar için. Ama maalesef koruyamazsınız bazı durumlarda devlet öldürür çocuklarınızı, ciğeriniz parçalanır. ‘Bana da bir kurşun sıkın evladımın yanına gönderin’ diye haykırır o anne. O anneyi içinde vicdan olan herkes anlar ama anneler başka anlar. Çünkü onların da ciğerleri parçalanıyordur.

Ve bazen ebeveynler çocuklarını tüm dünyadan korumaya çalışırken kendilerinden koruyamazlar. Çocuklarını allak bullak edecek hatalar yaparlar. Bu durumda çocuktan anlayış beklemek olmaz. Hele ki henüz ergenliğini yaşayan bir çocuksa. Onların her türlü tepkiyi verme şansları vardır. Sizden nefret edip bağırıp çağırabilirler. Evi terk edip bir daha sizi görmek istemeyebilirler. Ve ebeveynin söz hakkının bittiği andır. Can daha fazla yanar daha fazla acır. Ama o çocuk geçip karşına derse ki ‘Sen ne yaparsan yap, nerede olursan ol ben seni her durumda seveceğim. Ne yapabilirsiniz ki o zaman? Gel de ölebilirsen ÖL.